Archive | 03 Şubat 2012

Mevlana – Yürü, can gözünü aç

 

Yürü, can gözünü aç,
şu âşıklara bir bak hele:
Nasıl sarmaşdolaş, gönül gibi bir şey olmuşlar,
nasıl gelmişler can gibi
elsiz, ayaksız hale.

Bahçeden daha güler yüzlü onlar,
gülden daha güler yüzlü.
bilgiden daha doğru,
akıldan daha hünerli,
serviden daha hür.
Ölmezlik suyundan daha arı, duru.

Hep zerreler gibi hovardalar.
Güneş onlara kaftan.
Balçığa ayak basmışlar,
baş komuşlar gönül dizine.
Kanların üzerinden geçmişler,
kan denizlerin dalgaları arasından.
Etekleri gene tertemiz;
bir şey bulaşmadan eteklerine.

Diken içindeler,
ama gül gibiler.
Hapisteler,
ama şarap gibiler.
Balçık içindeler,
ama gönül gibiler.
Gece içindeler,
ama sabah gibiler.

Sen onların şarabını bir iç de gör:
Naıl birdenbire ferah olur, aydınlanır yüreğin,
birdenbire nasıl unutulur her şey,
nasıl birdenbire gözlerinin içi güler.

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Yerli Yerli Yerli Yerli

 

Yine gel sen dinle benden
Yerli yerli yerli yerli
Hep Çalarım ten ten tenen
Yerli yerli yerli yerli

Yerla ve yerlem yerlela
Yerla ve terlem terlela
Bir söz söyle sessiz durma
Yerli yerli yerli yerli

İçki sunan sun içkiyi
Çalgı çalan çal şu neyi
Söyle telala talela
Yerli yerli yerli yerli

Ten ten tenen ten ten tenen
Söylenirsin kuş gibi sen
Uveys gibi ender Karen
Yerli yerli yerli yerli

Şems gibi kendini sustur
Git kinden kibirden kurtul
Şems-i Tebrizi’yle otur
Yerli yerli yerli yerli

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Yeniliğe Doğru

 

Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi

Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş

Dünle beraber
Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım

Mevlana – Verdim canımı gitti

 

Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
Kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de,
tertemiz kokan bir kul gördünüz mü,
ay parçası bir yüzü var,
baştanbaşa fitne.

Savaş vakti tez gider, de , tellal,
barış vakti uysal olur, de.

Nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
İnce boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü,
tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü?
Sırtında bir al kaftan taşıyor.

Kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de , tellal,
Çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de.

Nerede bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
Onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de,
onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı?

İş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal
çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki,
söyle, verdim canımı ona gitti, telal,
verdim ona gitti.

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Var Olanlar Geliyor

 

Sarhoşlar göründü.
Şaraba tapanlar bir bir gelmeye başladılar.
Güzeller nazlı nazlı yollara düştü.
Salına salına gül bahçesinden gül yanaklılar geliyor.

Bir anda hem var olan, hem yok olan,
bir anda değişen, yenilenen şu dünyadan
yoklar bir bir çekip gittiler.
Var olanlar geliyor.

Eteklerini altınla doldurmuşlar.
Som altın kesilmişler.
Darda olanlara verecekler.

Hastalar, yorgunlar, arıklar
iyileşmişler, kanlanmışlar, canlanmışlar,
aşk yaylâsından geliyorlar.

İyi insanların şarkıları
ta yukarlardan aşağılara
güneşin ışıkları gibi iniyor.
İyi insanlar yağmur demiyor, kar demiyor,
ortalık kış kıyamet,
kolları sıvamışlar,
taze taze meyveleri yetiştiriyorlar.

Ben sustum.
Sofra kuruldu.
Onlar bir gül bahçesinden yola çıktı,
bir gül bahçesine doğru.

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Tövbe

 

Ey çalgıcı,
şu gazeli oku:
Ben sevgiliden geçtim, de.
Gülden, dikenden geçtim,
tövbe ettim, de.

Bir gün sarhoştum,
bir gün şöyle böyle.
İkisinden de yudum elimi.
Baktım na buraya kadar tövbenin içindeyim,
dedim tövbelerime tövbe.

Bu köyün şarapçısı hani nerede?
Çabuk şu şağrağı doldursun.
Ar da neymiş,
namus da ne?

Körkütük olmuşum, körkütük işte,
sıcağa, soğuğa tövbe etmişim,
yaşa, kuruya tövbe.

Gel çalgıcı, gel,
ben yolumdan çıkmışım bikere.
Sen bilirsin yolunu,
al çalgıyı, vur tele.

Gönlüm benim paramparça.
Bir çare derdime, bir çare.
Göster kendini, çık ortaya,
gecemizi aydınlat.

Çok karanlık, çok.

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Şiar Edindik

 

Bu dünyada ne kimseye uymuşluğumuz var,
ne şu atlas kubbe altında ev kurmuşluğumuz.
Biz susuz kalmışız,
içtikçe içiyoruz.
Güzel bir sarhoşluğumuz var,
güzel, hiç doymayan.
Rahmet denizinin dalgasıdır bu;
bir saman çöpünden başka bir şey değildir
bu dalganın üstünde düşman.

Aşşağılık kişinin peşine düşmemeyi şiar edindik biz.
Gönül dalgasını bırakmamayı şiar edindik.
Şu yokluk yurdunda
Nuh veHalil gibi,
ölmezlik denen yerde aşk çardağı kurmak varken,
burnu büyük Âd ve Smud gibi köşkler kurmamayı,
Kafdağı’nda avlanmak duruken
Gerkes gibi leş avlamamayı,
iyi yürekli, tertemiz dostları bırakıp
kahpeleri aldatan dev’e yönelmemeyi,
şu kara toprağa
meyvası cefa olan fidanı dikmemeyi,
kafiye de, şiir de önem vermemeyi,
bizden olmayan şeylere pek aldırış etmemeyi
şiar edindik.

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Şehvetin Adını Aşk Koydular

 

Şehvetin adını Aşk Koydular
Eger Şehvet Aşk Olsaydı
Eşekler Aşkın Şahı Olurdu

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Su Dediki

 

Gönül buğday tanesine benziyor,
bizse değirmene.
Değirmen nereden bilecek
bu dönüşün sebebi ne?

Değirmen taşına benziyor beden,
düşünce ce kaygı, suyu.
Su kulak kabarttı, dinledi,
taş başından geçeni söyledi durdu.

Su der ki:
Değirmencidir suyu ark’a döken,
ona sor sen bu işi.
Ey ekmek yiyen, der sana değirmenci,
ekmekçi dediğin de kim oluyor
bu değirmen bir dönmedi mi?

Başından geçenler uzar gider,
gelmez sonu bir türlü.
Yücelik sayesinde bilgi değirmeni
bir hayli tane övüttü.
Söylesin sana, ona sor.

Tebrizli Şems devlet kuşu,
padişahın kutluluk göğünde
yücelere doğru
uçuyor da uçuyor.

Mevlana Celaleddin Rumi

Mevlana – Selam Tebriz'e!

 

kulağını ver, dinle,
bak asesbaşı ne diyor:
bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu, diyor,
derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.
Belirtilerini görün işte, diyor.

Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.
Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.
Ne üst kodular, ne baş.

Aşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.
Aşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.
Hep öyle taze, sıcak.

Bu eski bir kan davasıdır deme sakın
Atma kulağının arkasına sen şu lafı:
Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,
aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviye akacak.

Bu bucağa sığınan senin bakışındır.
O büyük sağrağı sunan senin nerkis gözlerin.
Sarhoşa gelen de onlar, gönüller çalan da ınlar,
adamı canevinden vuran da onlar

Mevlana Celaleddin Rumi