Archive | Eylül 2014

Mer. Elif PEKTAŞ'ın Yedisi – Malatya Fethiye

25 Eylülde kaybettiğimiz rahmetli Elif PEKTAŞ’ın vefatinden sonraki yedinci  gün ve ilk bayramı olmazı dolaysıyla, geleneğimiz gereği bu gün  saat:12,00’da ailesi Cem Evinde rahmetlinin anısına bir yemek verdi.
Merhumeye Tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.

Mer. Elif PEKTAŞ’ın Yedisi – Malatya Fethiye

25 Eylülde kaybettiğimiz rahmetli Elif PEKTAŞ’ın vefatinden sonraki yedinci  gün ve ilk bayramı olmazı dolaysıyla, geleneğimiz gereği bu gün  saat:12,00’da ailesi Cem Evinde rahmetlinin anısına bir yemek verdi.
Merhumeye Tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.

Kırlangıçların ömrü… yada Bir Sarı lira gibi ömrümüz. Malatya Fethiye

Yıl başı… Yeni Yıl!
Yıl başı… Yeni Yıl! Hangi sonun başı? Hangi yeni bitiş, yeni sonun “yenisi?!.” Tüketim toplumu açışından yeni bir tüketim demektir, ‘yılbaşı’. Yeni bir elbise, araç, yiyecek ve içecek: yeni bir eş, sevgili yahutta felekten çalınan bir yeni, son gün yada gece!.. Her yeni bildiğimizi tüketirken, pekte bilmediğimiz tekrarını asla yaşayamayacağımız getiremeyeceğimiz hayatımızı, ömrümüzü de tükettiğimizi gözümüzden kaçırıyoruz.
Tüketime konu her şey düşlerimizi, düşüncelerimizi süsler ve hayatımızı tüketirken; faniliğimiz, sevgi, saygı, nezaket, hakkaniyet adalet vb. değer ve duygularımızı ise gözümüzden gönlümüzden ötelere transfer etmişiz… Her şeye vaktimiz var ama sıcak bir dokunuşa, sevgiye ayıracak vaktimiz yok. Sevgi zihnimizde otomotikman yalın bir cinselliğe, hazza tercüme edilir olmuş.
Makam – mevki, para pul, bedensel ihtiyaç ve hazlardan mürekkep, gerçek ihtiyaçlarımızdan uzaklaşan bir koşturmaca sürecinde savrulup giden bir şey olmuş; fakat tevazu, alçak gönüllülük, kendini bilme ve bir fani iken halkla halk, hakla hak olup geçmişi ve geleceği ana sığdırabilen bir kemâletten ise ışık hızıyla uzaklaşır olmuşuz.
Çok paramız olsun… Çok arabamız olsun… Çok evimiz ve eşyalarımız, yiyecek ve içeceklerimiz olsun. Çok şeye sahip olalım. Çok yiyelim, içelim ve “felekten çok gece çalalım…”  Ondan sonra?.. Ondan sonra ne olacak?!. Sonumuz leş… Toprak…
Hiç birini götüremeyeceğiz ve bizimle birlikte yok olacak. Ben yokken dünya malı benim olsa, benim açımdan ne ne önemi olabilir ki? Fethiyenin toprak evlerinin kerpici ve sıva toprağı şu Bayram Tepesi kazılarak yapılmıştır. Asırlardır bu böyle fakat, hala bir köşesi eksilmedi. Bayram Tepesi(tümülüs) kadar yiyeceğimiz içeceğimiz olsa ne kadarını yiyebilir, içebilir ve eksiltebiliriz ki? Servetimiz bayram tepesi olacak kadar büyüyor; fakat varlaştıkca yok oluyoruz.
Her şeyimiz oluyor; fakat kendimize ve sevdiklerimize vaktimiz olmuyor. Hızla giden bir şehir hattında çalışan otobüsün içindeyiz, sanki. Hareket ediyor, yer değiştiriyoruz hızla; fakat kendimize, ailemize, çiçeğe böceğe ulaşamıyoruz bir türlü. Bir gün geriye dönüp baktığımızda “heleki yapmışızları” küllüyen “keşkelerle” takas etmiş olduğumuzu gafletle görüyor; dönüp dolaşıp aynı yede buluyoruz kendimizi.
Değerli yazar Can Dündar’ın deyisi ile:”Yaşamak değil. Beni bu telaş öldürecek” dediği gibi şairin; o telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgârlara taratmayı saçlarımızı, sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz…
Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık. Hep yetişilecek bir yerler vardı, aranacak adamlar, yapılacak işler… Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı; başkalarının hayatı, bizimkini aştı.
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini hababam erteledik. 20′li yaşlardayken 30′lara kurduk saatin alarmını, 30′larımızda 40′lara, belki sonra 50′lere…
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size, artık uyku girmez oluyor gözlerinize…
Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda, söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda… Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz; vakti gelip sandıktan çıkardığınızda bir de bakıyorsunuz ki, tedavülden kalkmış…
(…) Yaşam… O hepimize borçlu olan hergele, öder inşallah bir gün hesabını… Yaşarız ertelediklerimizi, “gençliğimizin son günü” çalınmadan elimizden…”
*                        *                      *
Ülke gündemini hayli meşgul etmiş bir dizi: “Muhteşem Yüzyıl.”   Bakın koca padişahların, sultanların yeyip içtikleri ve kullandığı eşyalara… Birde bu gün Avrupa’daki orta gelir gurubunun tükettiklerine. Bu günün orta gelir grubundaki insanların mutfağı, oturma odası yatak odası takımları, giyim ve kuşamları koca sultanları kıskandıracak zenginlik ve parıltıda…
Rahmetli bacım için bir yazı yazam demiştim. Bu gün nasip oldu. Çocuklarken çocuklarımı sevemedim. Yani ne boynumda, ne kucağımda gezdirdim ne de eskilerin mayısı yapıştırmak için duvara çalarken çıkardığı sesler gibi “şapır şupur”  onları öptüm. Şimdi kocaman adam oldular… Bu günkü sevgim başka; çocukluk dönemindeki başkaydı. Tabii onlar yine de çocuk ve hep çocuğumuz olacak gözlerimizde. Fakat, tekrar sevebilmek için onları çocuklaştıramaz, hayatı geri sardıramayız.
 Hüsne Sevim
Rahmetli bacım; bir öğlen dut ağaçlarının altında… Sandalyesine yığılır gibi oturmuş, başını taşıyamayan boynu çökmüş olan sol omzuna yaslanmış. Ben öğlen arası eve gelirken, bir ananın çocuğuna şefkatle bakışı gibi bana bakıyor. Sanki gözleriyle beni seviyor, bakışlarıyla kucaklıyor, sarmalıyor ve bağrına basıyordu. Başıyla beğendiğini yansıtan bir işaret yaparken küçülmüş gözleri parıl parıldı…
Bir ananın şefkatiyle mırıldanışını duydum: “yakışmış, maşallah…” dedi, yeni giydiğim bir gömlek için. Sanki içimi hiçbir volkanın ısıtamayacağı sıcaklıkla ısıtarak…
Onun takati yoktu kalkıp “bağrına basmaya” beni. Keşke ben o an bacımı kucaklayıp “bağrıma bassaydım.” Bu gün hayıflanmadan “keşke” demeden, hele ki “yapmışım” diyebilseydim. Fakat, film bitti; geri sardırıp yeniden o anları yaşamanın mümkün olmayacağını o günlerde görmedik.  Bilemedik “Kırlangıçların Ömrünün Altı Ay” olduğunu.
Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra, küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık….. Tık……Tık.. ..
Adam cama bakmış.Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.. Meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç!
Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Hey adam!Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum.Bugün cesaret buldum konuşmaya.Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.Birlikte yaşayalım.
Adam birden parlamış: Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam,demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş:
Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu?
Kırlangıç mahçup olmuş.Başını önüne eğmiş.Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş,gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: Adam, adam!Hadi aç artık şu pencereni.Al beni içeri! Ben sana dost olurum.Hiç canını sıkmam!
Adam kararlı, adam ısrarlı: Yok ,yok ben seni içeri alamam demiş.Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş.İşim gücüm var, git başımdan. Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri.Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım.Pişman olmazsın, seni eğlendiririm..
Birlikte yemek yeriz, bak hem de sen de yalnızsın’ yalnızlığını paylaşırım, demiş. “Bazıları gerçekleri duymayı sevmezmiş!” Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş.Pek bir sinirlenmiş: Ben yalnızlığımdan memnunum,demiş . Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş.Düpedüz kovmuş.
Kırlangıç , son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca,başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş.Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş:Hay benim akılsız başım; demiş.Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma , keyifli vakit geçirirdik birlikte.
Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.
Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama…… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki: ‘Kırlangıçların ömrü 6 aydır…’
Can Yücel’in deyişi ile: “Hayatta bazı fırsatlar vardır sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider.!” Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar;değerini bilmezseniz kaçıp giderler ve asla geri dönmezler.
Bahar baharın, kış kışın yaşanır… Bu doğal kural değiştirilemez… Yiyebileceğimiz en iyi yiyeceği üç gün sonra da yiyebilir, en beğendiğimiz içeceği üç gün sonrada içebilir, en beğendiğimiz yerleri üç gün sonrada görebilir, felekten çalabileceğimizi sandığımız “en güzel geceyi yada gündüzü” üç gün sonrada çalabiliriz… Fakat, vaktinde sevemezsek çocuğumuzu büyür, büyüklerimizi sevemesek yaşlanır ve ölür!.. Vaktinde sevemezsek, büyüğü çocuklaştıramaz, yaşlıyı gençleştiremez, öleni ise diriltip yapamadıklarımızı telafi edip, sevemeyiz…
Sonunda bir de bakarız ki… Tekrarı olmayan bu oyunda biz felekten çalacakken, felek bizden hayatımızı, ömrümüz çalmış 1- 0 önde… Bütün eneklerimiz tükenmiş, tepeden tırnağa keşkelerden mürekkep kesilmişiz…
Her gün, her gece özeldir aslında bilene… Yok ille de bazı günleri özel kılacaksak, bu özel günü sevdiklerimize dokunarak özelleştirelim. Eşinize, çocuklarınıza, ailenin diğer üyeleri ne özellikle de yaşı bizden büyük, bizden önce bu dünyadan göçecek olan ana, babanız ve diğer yakınlarınıza dokunun, bağrınıza basın ve şapur şupur öpün.
Olabilirseniz, yarasına merhem, yanağına tebessüm, dudağına gülücük, göğsünde gurur olun… Olamazsanız da elinizden geleni yapmış olun!
Çünkü “Kırlağıçların Ömrü Altı Aydır” ve 31 Aralık 2012 tarihi ise diğer bütün günler gibi tekrarı yaşanması imkânsız özel bir gündür. Bu günü değerlendiremesek keşkeleri sarar sigara kağıdına, uhdeler çakar, yakarız yüreğimizi bir volkan gibi kıyısından ve duman duman savruluruz döne döne maziye ve hüzünler, ahlar vahlar, hayıflanmalar ve pişmanlıklar bırakırız katar katar geriye…
Filmleri sardırırız geriye; fakat hayatı asla!…
             a.s.                                                                                                                                Fethiye – 30 Aralık 2012
Bu yazımı rahmetli Bacım’ın sahsında bütün analara ve vefatından üç gün önce: “Bana bir şey olursa anama söylemeyin… Dayanamaz!” diyen Aliseydi abi(Özdemir)in sahsında bütün babalara ithaf ediyorum…
Not: Bu vesileyle her yıl basında binlerce km. aşıp, bu günü “anası ve ailenin diğer üyeleri” ile geçirmek için buraya gelen Yusuf (Altun) arkadaşımızı takdirle anımsarım.

Mer. Elif PEKTAŞ'ın Cenaze Töreni … Malatya Fethiye

Dün kaybettiğimiz rahmetli Elif PEKTAŞ’ın naaşı, bu gün Malatya’dan getirildi ve sevenlerin omuzunda taşınarak gözyaşları içerisinde Fethiye’de toprağa verildi.

Geleneğimiz gereği rahmetlinin anısına ailesi bu gün saat: 12,00’da rahmetlinin anısına bir yemek verdiler.

Merhumeye Tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.

Not: Resim ve videolar yüklenmekte. Yemek resimleri akşam açılır. Cenaze töreni resimlerinin çoğunu makineyi ayarlarken hatalı bir efekti seçtiğimizden( resimlerde) netlik sorunu oluştu. Yemek resimleri normal.


Mer. Elif PEKTAŞ’ın Cenaze Töreni … Malatya Fethiye

Dün kaybettiğimiz rahmetli Elif PEKTAŞ’ın naaşı, bu gün Malatya’dan getirildi ve sevenlerin omuzunda taşınarak gözyaşları içerisinde Fethiye’de toprağa verildi.

Geleneğimiz gereği rahmetlinin anısına ailesi bu gün saat: 12,00’da rahmetlinin anısına bir yemek verdiler.

Merhumeye Tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.

Not: Resim ve videolar yüklenmekte. Yemek resimleri akşam açılır. Cenaze töreni resimlerinin çoğunu makineyi ayarlarken hatalı bir efekti seçtiğimizden( resimlerde) netlik sorunu oluştu. Yemek resimleri normal.


Acı Kayıp: Elif PEKTAŞ'ı Kaybettik… Malatya Fethiye

Birkaç yıldır habis hastalığın elinden acı çeken ve dün Araştırma Hastahanesinde yoğun bakıma alınan Elif PEKTAŞ’ı bu gün kaybettik.
Merhumeye Tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.
Not: Rahmetlinin naaşının şehir mezarlığındaki morga götürüldüğü ve yarin Fethiye’de defin edilmesi beklenmekte.