Archive | Aralık 2011

Beldemize Otobüs Seferleri …

Fethiye ve Yazıhan Belediyesi ile Yazıhan Kaymakamlığı, Malatya Belediyesinin işletmesi olan, MOTAŞ AŞ.’nin, Durucasu (Kapusuzlar Petrol, Kırkgöz)ya kadar gelen otobüslerinin, Yazıhan İlçemiz ile Fethiye Beldesine de seferler düzenlemesi için, bu gün müracaat ettiler.

Bu talep içi her iki belediyede meclis kararı aldı. Yazıhan Belediye Başkanı Ali KAYA’nın, Yazıhan Malatya arası çalışan üç minibüsünün olmasına rağmen, bu karar alındı.

Bu talep gerçekleşirse ki gerçekleşecek gibi gözükmekte; 1,50 yada en fazla 2,00.tl’ye Malatya’ya gitmek mümkün olacak.  Gece saat 10(on) da dahi, İlimizle beldemiz arasında otobüs seferi gerçekleşecek.

Malatya Belediyesinin işletmesi olan, MOTAŞ AŞ. İle yapılacak kesin sözleşmenin şeklini, ilerde sitemize yazacağız.

Bu talebimizi, MALATYA Belediyesi, muhtemelen Ocak 2012 tarihli ilk Meclis toplantısında görüşülüp karara bağlanacak.

Bu kararın pozitif yanı çok… Negatif yanı ise ağır yük taşımak ve şehirde evlere kadar servis imkânı ortadan kalkacak. Minibüsçülerin işi açısından ise sıkıntı söz konusu.

Sonuç olarak tarttığımızda, getirisi görüsünden fazla olacak gibi gözükmekte.

Hayırlı olmasını dileriz…

Beldemize Otobüs Seferleri …

Pazar günü saat: 13,00’da Belediye Başkanı Habib YÜCEL  ile Battal AKDOĞAN’ın Fethiye’de Cem Evinde, Muharrem Ayı dolaysı ile lokması vardır.

Bütün halkımız davetlidir.

Fethiye ve Yazıhan Belediyesi ile Yazıhan Kaymakamlığı, Malatya Belediyesinin işletmesi olan, MOTAŞ AŞ.’nin, Durucasu (Kapusuzlar Petrol, Kırkgöz)ya kadar gelen otobüslerinin, Yazıhan İlçemiz ile Fethiye Beldesine de seferler düzenlemesi için, bu gün müracaat ettiler.

Bu talep içi her iki belediyede meclis kararı aldı. Yazıhan Belediye Başkanı Ali KAYA’nın, Yazıhan Malatya arası çalışan üç minibüsünün olmasına rağmen, bu karar alındı.

Bu talep gerçekleşirse ki gerçekleşecek gibi gözükmekte; 1,50 yada en fazla 2,00.tl’ye Malatya’ya gitmek mümkün olacak.  Gece saat 10(on) da dahi, İlimizle beldemiz arasında otobüs seferi gerçekleşecek.

Malatya Belediyesinin işletmesi olan, MOTAŞ AŞ. İle yapılacak kesin sözleşmenin şeklini, ilerde sitemize yazacağız.

Bu talebimizi, MALATYA Belediyesi, muhtemelen Ocak 2012 tarihli ilk Meclis toplantısında görüşülüp karara bağlanacak.

Bu kararın pozitif yanı çok… Negatif yanı ise ağır yük taşımak ve şehirde evlere kadar servis imkânı ortadan kalkacak. Minibüsçülerin işi açısından ise sıkıntı söz konusu.

Sonuç olarak tarttığımızda, getirisi görüsünden fazla olacak gibi gözükmekte.

Hayırlı olmasını dileriz…

Akyol İnşaat -Muhsin Akyol / Malatya Yazıhan

Akyol inş. Muhsin Akyol - Malatya Yazıhan
Akyol inş. Muhsin Akyol – Malatya Yazıhan

Fethiye’nin Dünya Açılan Penceresi, bazen yörenin de penceresi olduğundan, Yazıhan İlçemizin seçkin ve en büyük İnşaat malzemeleri işletmesi olan Akyol İnşaat Muhsin AKYOL’un da tanıtımını haber yaptı.

 

Başsağlığı ve Geçmiş Olsun… / Fethiye Malatya

13 Aralık 2011 tarihinde  Aliseydi KARAKAŞ ( E. Alb.)ın kayın pederi Ali YILMAZ, hakka yürüdü. Bugün üçü yapıldı.

Merhum Ali YILMAZ’a tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.

*                           *                    *

  • Aldığımız haberlere göre Almanya’da bulunan Zeynep OLGUN, ciddi  bir rahatsızlık sonucu hastane yatmaktaymış.
  • Yaklaşıl iki yıldır hasta olan Fatma YILMAZ’ın da durumunun ciddi olduğunu duyduk.
  • Hastalarımıza geçmiş olsun der, acil şifalar dileriz.
hüseyin ER
huseyin-fethiye@hotmaill.com
Gönderilme tarihi 24.12.2011 at 8:18 am

Sayin aliseydi,Karakas kayinpederinin.Vefatidan dolayi ailesinin ve tüm yakinlarini Basi sag olsun der Haka yürüyen canimiza ALLAHTAN. Rahmet.Dileriz, Hüseyin ve Nurten. ER


Aliekber PEKTAŞ / Yasaları yapanlar, yasalara ‘’uymuyorlar’’


Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendini bir türlü, kendi yaptığı yasalara ‘’uyduramıyor’’ Türkiye Cumhuriyetinin yasama organı olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, TBMM çatısı altında ülkeyi yönetmek için sürekli yasalar çıkarıyor ama nafile! Ülkeyi idare etmekte bir türlü başarılı olamıyor. Ülke yönetimi TBMM ve onun oluşturduğu yürütme organı Hükümet, bakanlar kurulu atıl durumda, sadece onay kurumu gibi çalışıyor.
Kuvvetler ayrılığında, yasama organı TBMM, onama kurumu olmaktan bir türlü kendini kurtaramadı. Yürütme organı olan Hükümet ise sadece başbakanın iki dudağı arasında patinaj yapıp duruyor. TBMM de Hükümet kanadını oluşturan AKP milletvekilleri, kendi seçmenlerini hiçbir şekilde dikkate almayarak, AKP memurları gibi davranmayı kendilerine görev bilmişlerdir.
Muhalefet partilerinin Milletvekilleri, MHP kanadı kendini ‘’vatan ve millet savunması’’ adı altında, devletin ‘’bekası’’ için bekçi rolü üstlenmişlerdir. Ama ne vatan savunması? Ne bekçilik? Demokrasi ve emekten yana olan her girişime karşı durmanın adı vatan ‘’savunması’’ ve ‘’bekçilik’’ sayılmaktadır. Kürtlere karşı savaş ‘’naraları’’ atmak, Cumhuriyet devletinin bütün kirli ilişkilerine sahip çıkmak, vatan ‘’savunması’’  ve ‘’bekçilik’’ sayılmaktadır.
Unutmayalım ki birde ana muhalefet partisi var. Cumhuriyet Halk Partisi. CHP Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ve en köklü partisidir. Bu nedenledir ki, Cumhuriyet tarihinin geçmiş kirli ilişkilerinde parmağı bulunmaktadır.
Bunların ortak özellikleri, efendilerine ‘’hizmet te’’ kusur da, bulunmamalarıdır. Burada altını çizmemiz gereken bir nokta vardır. Mevcut partiler içerisinde, geçmişte olduğu gibi bugünde, yürekli, yurtsever ve devrimci milletvekillerinin varlığıdır. Bu nedenle bu yürekli insanları çabalarından dolayı takdirle karşılamak gerekmektedir. TBMM in mevcut durumunu kısa bir analizden sonra gelelim ana konumuza.
10.12.2011 pazartesi sabaha kadar mesai yapan TBMM üyeleri, kamuoyunda şike yasası olarak bilinen 6250 sayılı yasayı jet hızıyla geçirmekle, efendilerine saygıda ‘’kusur’’ etmemede nasılda ‘’becerikli’’ olduklarını kanıtladılar. Aslında bu yasayı çıkarırken, seçime ‘’hazırlanır’’ gibi beyanda bulunmaktaydılar. Bir de bazı milletvekillerinin, yasayla bağıntılı olarak ‘’isimlerinin geçmesi’’ TBMM gündemini daha çok hareketlendirdi.
Cumhurbaşkanı Gül ‘ün veto etmesine rağmen, birilerini kurtarma operasyonu olarak bilinen yasayı, el çabukluğu ile çıkardılar. Aslında bu yasayı, bu hızla TBMM gündeminde, düzen partilerinin ortaklaşa kararlarıyla, jet hızıyla geçirmeleri, kamu vicdanını önemli derecede yaralamıştır.
Gerekçe; ceza ve suç orantılamasında dengesizlik bulunduğu ileri sürülmüştür. Kabul edelim ki, böyle bir orantısızlık var. Gözünüz aydın, sayın milletvekilleri. Ülkemizde uygulanmakta olan, birçok ceza yasasında, örneğin, ‘‘terörle mücadele’’ yasasında orantısızlık vicdanınızı sızlatmıyor mu?   Basın yasaları, fikirlerini açıklama, gösteri ve yürüyüş yasalarında orantısızlık vicdanınızı sızlatmıyor mu?
12 Eylül cuntasının hazırladığı anayasanın kendisi, başlı başına insan vicdanını sızlatmaya yetmektedir. Başlı başına orantısızlık ucubesidir.
Bu yasalar içerisinde, bir kısmı var ki. Farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek, inanç, kültür, ruhi şekillenme ve farklı dilleri zenginlik olarak algılamak gerekirken. Farklılıkların, kendi inançlarını özgürce yaşama, kendi dillerini öğrenme ve konuşma, kendi kültürlerini, geliştirme Anadolu’nun mozaik yapılanmasının ürünü olduğunu kabullenmek yerine, onları yok saymak üzerine kurgulanmış yasaların varlığı vicdanınızı sızlatmıyor mu?  Mevcut yasalar bu gerçekliğimizle orantısız olarak çeliştiğini görmek aklınıza gelmiyor mu?
Bütün bunları görmeyenlerin, bir avuç mafya ve çete yöntemleriyle, şike, bahis vb. oyunlarla toplumu gambazlayanları kurtarma operasyonları, toplum vicdanında onarılmaz yaralar açmaktadır.
Şunun da altını çizmekte yarar görmekteyim. Bu tür hilebazlıklara bulaşmayan, ‘’kurunun yanında, yaşta yanar’’  mantığı ile töhmet altında bulunan insanları ayıklamak gerektiğini de içselleştirmekteyim.
Yazıma TBMM üyesi Sayın Sırrı Süraya Önder in, TBMM kürsüsünde beyanını ekleyerek son vermek istiyorum.
‘’Başkasının gasp edilen hakları üzerinden, sizin şaltere bağlanmış gibi bir indir kaldır, olmadı bir daha getir. Bunlar bizim ne hakkımız ne haddimiz. Başkasının emeği, hakları üzerinden alicenaplık yapmak bizim işimiz olmamalı. Biz haşa vidanjör değiliz, niye başkalarının pisliğini temizleyelim? Nal ile mıhın arasında, Şike Yasasını temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp getiriyoruz. Hakan Şükür bu konuda ne düşünüyor merak ediyorum, iki kelam etse… Buradaki oylamayı da isim isim yapalım.”


Al
iekber Pektaş
Kritikleriniz için: analizoku1@web.de
13.12.2011

Yasaları yapanlar, yasalara ‘’uymuyorlar’’

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendini bir türlü, kendi yaptığı yasalara ‘’uyduramıyor’’ Türkiye Cumhuriyetinin yasama organı olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, TBMM çatısı altında ülkeyi yönetmek için sürekli yasalar çıkarıyor ama nafile! Ülkeyi idare etmekte bir türlü başarılı olamıyor. Ülke yönetimi TBMM ve onun oluşturduğu yürütme organı Hükümet, bakanlar kurulu atıl durumda, sadece onay kurumu gibi çalışıyor.
Kuvvetler ayrılığında, yasama organı TBMM, onama kurumu olmaktan bir türlü kendini kurtaramadı. Yürütme organı olan Hükümet ise sadece başbakanın iki dudağı arasında patinaj yapıp duruyor. TBMM de Hükümet kanadını oluşturan AKP milletvekilleri, kendi seçmenlerini hiçbir şekilde dikkate almayarak, AKP memurları gibi davranmayı kendilerine görev bilmişlerdir.
Muhalefet partilerinin Milletvekilleri, MHP kanadı kendini ‘’vatan ve millet savunması’’ adı altında, devletin ‘’bekası’’ için bekçi rolü üstlenmişlerdir. Ama ne vatan savunması? Ne bekçilik? Demokrasi ve emekten yana olan her girişime karşı durmanın adı vatan ‘’savunması’’ ve ‘’bekçilik’’ sayılmaktadır. Kürtlere karşı savaş ‘’naraları’’ atmak, Cumhuriyet devletinin bütün kirli ilişkilerine sahip çıkmak, vatan ‘’savunması’’  ve ‘’bekçilik’’ sayılmaktadır.
Unutmayalım ki birde ana muhalefet partisi var. Cumhuriyet Halk Partisi. CHP Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ve en köklü partisidir. Bu nedenledir ki, Cumhuriyet tarihinin geçmiş kirli ilişkilerinde parmağı bulunmaktadır.
Bunların ortak özellikleri, efendilerine ‘’hizmet te’’ kusur da, bulunmamalarıdır. Burada altını çizmemiz gereken bir nokta vardır. Mevcut partiler içerisinde, geçmişte olduğu gibi bugünde, yürekli, yurtsever ve devrimci milletvekillerinin varlığıdır. Bu nedenle bu yürekli insanları çabalarından dolayı takdirle karşılamak gerekmektedir. TBMM in mevcut durumunu kısa bir analizden sonra gelelim ana konumuza.
10.12.2011 pazartesi sabaha kadar mesai yapan TBMM üyeleri, kamuoyunda şike yasası olarak bilinen 6250 sayılı yasayı jet hızıyla geçirmekle, efendilerine saygıda ‘’kusur’’ etmemede nasılda ‘’becerikli’’ olduklarını kanıtladılar. Aslında bu yasayı çıkarırken, seçime ‘’hazırlanır’’ gibi beyanda bulunmaktaydılar. Bir de bazı milletvekillerinin, yasayla bağıntılı olarak ‘’isimlerinin geçmesi’’ TBMM gündemini daha çok hareketlendirdi.
Cumhurbaşkanı Gül ‘ün veto etmesine rağmen, birilerini kurtarma operasyonu olarak bilinen yasayı, el çabukluğu ile çıkardılar. Aslında bu yasayı, bu hızla TBMM gündeminde, düzen partilerinin ortaklaşa kararlarıyla, jet hızıyla geçirmeleri, kamu vicdanını önemli derecede yaralamıştır.
Gerekçe; ceza ve suç orantılamasında dengesizlik bulunduğu ileri sürülmüştür. Kabul edelim ki, böyle bir orantısızlık var. Gözünüz aydın, sayın milletvekilleri. Ülkemizde uygulanmakta olan, birçok ceza yasasında, örneğin, ‘‘terörle mücadele’’ yasasında orantısızlık vicdanınızı sızlatmıyor mu?   Basın yasaları, fikirlerini açıklama, gösteri ve yürüyüş yasalarında orantısızlık vicdanınızı sızlatmıyor mu?
12 Eylül cuntasının hazırladığı anayasanın kendisi, başlı başına insan vicdanını sızlatmaya yetmektedir. Başlı başına orantısızlık ucubesidir.
Bu yasalar içerisinde, bir kısmı var ki. Farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek, inanç, kültür, ruhi şekillenme ve farklı dilleri zenginlik olarak algılamak gerekirken. Farklılıkların, kendi inançlarını özgürce yaşama, kendi dillerini öğrenme ve konuşma, kendi kültürlerini, geliştirme Anadolu’nun mozaik yapılanmasının ürünü olduğunu kabullenmek yerine, onları yok saymak üzerine kurgulanmış yasaların varlığı vicdanınızı sızlatmıyor mu?  Mevcut yasalar bu gerçekliğimizle orantısız olarak çeliştiğini görmek aklınıza gelmiyor mu?
Bütün bunları görmeyenlerin, bir avuç mafya ve çete yöntemleriyle, şike, bahis vb. oyunlarla toplumu gambazlayanları kurtarma operasyonları, toplum vicdanında onarılmaz yaralar açmaktadır.
Şunun da altını çizmekte yarar görmekteyim. Bu tür hilebazlıklara bulaşmayan, ‘’kurunun yanında, yaşta yanar’’  mantığı ile töhmet altında bulunan insanları ayıklamak gerektiğini de içselleştirmekteyim.
Yazıma TBMM üyesi Sayın Sırrı Süraya Önder in, TBMM kürsüsünde beyanını ekleyerek son vermek istiyorum.
‘’Başkasının gasp edilen hakları üzerinden, sizin şaltere bağlanmış gibi bir indir kaldır, olmadı bir daha getir. Bunlar bizim ne hakkımız ne haddimiz. Başkasının emeği, hakları üzerinden alicenaplık yapmak bizim işimiz olmamalı. Biz haşa vidanjör değiliz, niye başkalarının pisliğini temizleyelim? Nal ile mıhın arasında, Şike Yasasını temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp getiriyoruz. Hakan Şükür bu konuda ne düşünüyor merak ediyorum, iki kelam etse… Buradaki oylamayı da isim isim yapalım.”


Al
iekber Pektaş
Kritikleriniz için: analizoku1@web.de
13.12.2011

DUYURU…

D U Y U R U

Bir kısım izleyicimiz tarafından defalarca dile getirilen isteğin gereğini yapacağız. 


“Kırmızı Sitemiz”
bağlantısındaki önceki aylara ait haberleri bulmakta güçlük çekiyoruz;
eski tarzda haberleri daha kolay buluyor ve sitenizi izliyorduk,
dediler.

Bizde bu talebi karşılayacağımızı söyledik…  Bunun gereğini 2012 yılı Ocak ayından itibaren gerçekleştireceğiz.  “Kırmızı
Site”
de 2011 Yılında eklenmiş olan bütün haber ve resimlerini ise eski
tarzda “Mavi Sitemizin”  “Haberler Ana Sayfasına”  2011 Yılı Haberleri başlığı altında ay, ay, aylara göre
önceki gibi sıralayacağız.”

Buna rağmen, yine de “Kırmızı Sitemiz”zi güncel tutup, aynı gün, aynı haberi hem “Kırmız Sitemize” hem de eski tarzda Mavi Sitemizin, Haberler Ana Sayfasına yıl ve aylara göre sıraladığımız ayın, haberine ekleyeceğiz.

Yani, eski ve yeni usulü beraber sürdüreceğiz. Dileyen dilediği sayfadan
haberlerimizi izleyecek.

a.s.

Fethiye

Antalya’da Aşure Etkinliği – 2011

Antalya’da Aşüre Etkinliği -2011

Antalyada ki birbirini seven sayan fethiyelilerin bulunduğu çeşitli günlerde üç ayrı evde çekilmiş Aşure ve Yemek davetleri… Yusuf Özacar, Lütfiye Öztürk ve Naime ablaların evinden görüntüler. Antalya’da bu etkinlik bir çok evde yapılmıştır ama işlerimden dolayı hepsini görüntüleyemedim. Bazı görüntüler eşim tarafından çekildi.
Buradan herkese selamlar, sevgiler

https://skydrive.live.com/embed?cid=3A6CC8B700E04835&resid=3A6CC8B700E04835%2122643&authkey=AHhKXMROgY7b6c8

Haberi, kendisinin yazdığı gibi değiştirmeden ekledim.

“Ahh oğlum, senin adın Ağaç; ama odun olan benim!”

senin adın ağaç

Ağaç,bir Ege köyünde doğmuştu. Köyün tamamı nesillerdir zeytincilikle uğraşıyordu.
Annesi-babası, dedesi, dayıları ve amcaları da zeytinciydi. İlköğretime
başladığında bir taraftan da zeytincilikle ilgili işlere yardım ediyordu.



Bir cumartesi günü babası Ağaç’ı da alarak bir iş için İzmir’e
gitmişti. Bu seyahatlerinde işleri bitince Ağaç’ı bir sinemaya da götürmüştü.
Köylerinde o yıllarda televizyon bile olmayan Ağaç, sinemaya hayran kalmıştı.
Sürekli sinemayı düşünmeye başlamıştı.



Gazetelerden sinema haberlerini derliyor; onları bir deftere
yapıştırıyordu. Ortaokul başladığında İzmir’deki uzak akrabaları ziyaret
bahanesiyle İzmir’e gidiyor ve sinema izliyordu. Bütün bu sinema düşünceleri,
sonunda onu film yapma fikrine getirdi. Ailesi ve tüm köylüler gibi zeytinci
olmayacaktı. Onun bu tutkusunu köydeki herkes öğrendi.




Babası ona müthiş kızgındı. Onu son derece hayalperest buluyordu.


Ağaç ise kendi kafasında sürekli senaryo öyküleri kuruyordu. Onu
bu
 
konuda bir tek lisedeki edebiyat öğretmeni ile birkaç arkadaşı destekliyordu. Birkaç
arkadaş biraz çalışıp biraz para biriktirip İzmir’de bir elektronik eşya
tamircisinden kullanılmış bir kamera aldılar. Köy yerinde sürekli Ağaç’ın 
senaryosunu
kurduğu filmleri çekmeye çalışıyorlardı. Ne var ki, kaset alacak 
paraları
ve 
imkanları 
bile yoktu.



Ellerindeki üç-dört kaset bitince film çekim işleri bitiyordu. Sonra tekrar İzmir’e
gidilmeli ve alınmalıydı. Babası bir gün Ağaç’ı köşeye çekip elinde bir sopayla,
“Bak çocuk anlamıyorsun; sinemacı, yönetmen 
mönetmen olamazsın
sen. 
Benim gibi bir çiftçi olacaksın. Aile işimizi sürdüreceksin. Tıpkı benim babamın
yaptığı gibi, tıpkı ağabeyinin yaptığı gibi.” dedi. Sonra da sopayı kaldırıp var
gücüyle arkasındaki masada duran kameraya indirdi. Sonra da yere yığıldı.



Adam stresten olsa gerek kalp krizi geçiriyordu. Bir arabaya
yükleyip hastaneye kaldırdılar. Ağaç, o kadar üzgündü ki; sanki babasına kalp
krizi geçirtiyordu. Annesi, akrabalılar ve diğer köylüler hep Ağaç’ı
suçluyorlardı. Onun hayalperestliği babasına kalp krizi geçirtmişti. Babası
uzunca zaman çalışamayacaktı. Kalp krizini bir beyin kanaması takip etmiş, beyin
felci başlamıştı. Film işleri çoktan bitmişti.



Ağaç, okulu da bıraktı. Ailenin çiftlik işlerinde çalışmaya
başladı. Doğum gününde birkaç arkadaşı ve edebiyat öğretmeni bir araya geldiler.
Edebiyat öğretmeni ona bir kitap hediye almıştı. İki ciltlik “Senaryo ve Yapım”
isimli bir kitaptı bu. Üstüne de bir not düşmüştü: “Hayallerinin peşine düşmeyi
bırakanlar, fiziksel olarak ölmeden çok önce ölmüşlerdir.” Ağaç, bu satırları
okuduğunda gözyaşlarına boğuldu.



Bir Ege kasabasından bir çocuktan yönetmen nasıl olacaktı ki?.. Neredeyse
babasının katili sayılan bir çocuktan. Ancak Ağaç, yeniden okula başlamaya karar
verdi. Babası da iyileşmişti.



Yine para biriktirip ikinci el bir kamera daha aldı. Bir kısa
film yarışması düzenlenmişti. Ona katılmaya ve “Sinema Aşkı” diye bir film
yapmaya karar verdi. Film şöyle başlayacaktı: İzmir’deki yazlık sinemalardan
birinde iki çocuk kuyrukta bekliyor; ama paraları olmadığından bilet
alamıyorlardı. Onlardan biri bakkala gidip “bir kasa gazoz verirsen sinemada
bunu satarız” diyorlardı. Sonra da ‘gazoz satıp çıkacağız’ deyip yazlık sinemaya
giriyorlardı. 10
 
dakikalık bu kısa filmi çeken Ağaç, kısa filmi İstanbul’daki yarışmaya
g
önderdi.

 


Birkaç ay sonra İstanbul’dan mektup geldi. Ağaç, yarışmayı
kazanmıştı. Üstelik yarışmayı ilk defa bir lise öğrencisi kazanmıştı. Ağaç’ı
ailesinden bir kişi bile tebrik etmemişti. Liseyi bitirince İzmir’deki Güzel
Sanatlar Fakültesi’nin Sinema Televizyon Bölümü’nün sınavlarına girdi.
Sınavlarda bu kısa filmini de başvurusunda verdi.



Bölüme kabul edildi. Ama ailesi hâlâ onu kabul etmiyordu.
İzmir’de bir taraftan çalışıp bir taraftan okuyordu. Okuldan mezun olduktan beş
yıl sonra Ağaç’ın çektiği filmlerden biri, İzmir’deki sinemalardan birinde
gösterime girdiğinde sinemanın ilk gösteriminde bütün köy sinemaya gelmişti.


Bir kişi hariç; babası. Film başladıktan bir süre sonra babası da sinemaya geldi. Film bitince babası, Ağaç’a
sarıldı.
 Ahh oğlum, senin adın Ağaç; ama odun olan benim!” dedi..
.


*         *



Fethiye’nin fiziki
 
mekanının dört önemli ve özgünlüğümüzü yansıtan özelliği var. Biri tarihi Cami, bir başkası
Bayram Tepesi(Tümülüs), biri şimdi kurumuş çeşmemiz
ve bu
 dörtlünün bir başkası ise kurutmayıp korumamız mümkün olan, fakat şimdilik sahipsiz olan asırlık
“a
nıt ağaçlar”ımızdır


Bayram tepesi, Anıtlar Yüksek Kurulunun; Cami, Vakıfların
korumasında, diğer ikisi ise korumasız…



Yetkiliye de yetkisize de sordum; “budanınca fışkırır, ağaç değil mi canım
dediler…”
 dediler.
Bu da benim hatırıma Doğan
Cüceloğlu’nun bir vesile ile söylediği:  “(Önce)Kendime kızdım; sonra kendime kızmaktan da vazgeçtim, beni yetiştirenlere kızdım. Sonra onlara kızmaktan da vazgeçtim ve bütün nesilleri yetiştiren kültür ortamına kızdım.” sözünü getirdi…




Ben de kızıyorum;Greenpeace(Yeşil Barış) sivil toplum örgütü’nün etkin ve aktivist harekatın en yoğun olduğu; muasır medeniyeti temsil eden değerlerin yoğun olarak üretildiği, ihraç edildiği ve yaşandığı memlekette yaşayan şunca insanımızın olduğu 21.yy.’da; giyimi kuşamı tükettiği ve kullandığı araç ve gereçlerden dolayı çağdaş bir
görüntü veren Fethiye’de, 
“bu asırlık ağaçlara odun demek ‘ağaçlık(uygarlık)sa,  beldemizin dört önemli fiziki değerinden biri demek olan bu ağaçlara “anıt ağaç” diyerek, “odun olmayı”
 tercih ederim...