Ahmet KAYA’nın Ölüm Yıldönümü / 2010
ntvmsnbc /
Güncelleme: 10:32 TSİ 09 Kasım. 2010 Salı
O dönem Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkök, Cenk Koray gibi köşe yazarları tarafından yazılan yazılara belki de çok şaşırmamak lazım çünkü bu nefret söylemi şu an hala devam ediyor hala günlük gazetelerde sık sık karşımıza çıkıyor.
________________________________________
Şimdiye kadar hiç isim anmadım, zikretmedim ve zikretmeyeceğim de. Ama ortada gerçekten samimiyetle içtenlikle söylenmiş bir özür olduğunu da düşünmüyorum. İki Ahmet’i birbirinden ayırt ettiğimi söyledim zaten, toplumsal açıdan baktığınız zaman milyonlarca insanın sevdiği bir Ahmet Kaya var ve o Ahmet Kaya onların da kaybı. Dolayısıyla o özrün onlara dilenmesi ve onlar tarafından da kabulü gerekiyor. O özrün hayatın içinde yapılması gerekiyor. Kişisel planda ise, o sağlıksız zihinsel yapı yerli yerinde durdukça, ki duruyor, hiçbir özür benim kabulüm değildir.
‘ÖZRÜ SIRADANLAŞTIRMASINLAR’
Ayrıca, bu konunun mütemadiyen bu çerçevede konuşulması acı. Zira görüntüler ortada. O gecenin aktörleri ortada, Medyayı temsil eden bazı aktörlerin sonradan yaptıkları TV haberleri, yazdıkları yazılar, attıkları başlıklar ve diğer tüm açıklamaları da ortada. Bu konu hayatın ortasında artık ve orada durmaya da devam edecek.
Bir manşetle insanın hayatı değişmez de denildi… Değişir, bunun bin tane örneğini gördük. Yani o gazete Kürt işadamları listesini yayınladığında o insanlar öldürüldüler. Hatta sanatçılara sıra gelmişti. O insanlar Meclis’in 411 oyla aldığı bir karara bile demokrasi normlarını çiğneyerek başlıklar attılar. Şimdilerde “e ne var bunda, fena mı oldu, konu Anayasa Mahkemesine gitti” diye açıklıyorlar. İşte demokrasi algıları bu. Hrant Dink’in Ahmet Kaya’nın finalini hazırladılar. Hatta Orhan Pamuk için final hazırlamaya soyundular. Dönüp arşivlere baktığınızda bu ülkeye karşı işlenmiş o kadar çok günah bulabilirsiniz ki o gazetede. Biz Hrant’ı, Ahmet i geri getiremeyiz ama hakikat için mücadele etmeye devam edeceğiz.
O atılan manşetlerin etkisi hala devam ediyor mu sizce?
Ahmet KAYA’nın Ölüm Yıldönümü / 2010
ntvmsnbc /
Güncelleme: 10:32 TSİ 09 Kasım. 2010 Salı
O dönem Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkök, Cenk Koray gibi köşe yazarları tarafından yazılan yazılara belki de çok şaşırmamak lazım çünkü bu nefret söylemi şu an hala devam ediyor hala günlük gazetelerde sık sık karşımıza çıkıyor.
________________________________________
Şimdiye kadar hiç isim anmadım, zikretmedim ve zikretmeyeceğim de. Ama ortada gerçekten samimiyetle içtenlikle söylenmiş bir özür olduğunu da düşünmüyorum. İki Ahmet’i birbirinden ayırt ettiğimi söyledim zaten, toplumsal açıdan baktığınız zaman milyonlarca insanın sevdiği bir Ahmet Kaya var ve o Ahmet Kaya onların da kaybı. Dolayısıyla o özrün onlara dilenmesi ve onlar tarafından da kabulü gerekiyor. O özrün hayatın içinde yapılması gerekiyor. Kişisel planda ise, o sağlıksız zihinsel yapı yerli yerinde durdukça, ki duruyor, hiçbir özür benim kabulüm değildir.
‘ÖZRÜ SIRADANLAŞTIRMASINLAR’
Ayrıca, bu konunun mütemadiyen bu çerçevede konuşulması acı. Zira görüntüler ortada. O gecenin aktörleri ortada, Medyayı temsil eden bazı aktörlerin sonradan yaptıkları TV haberleri, yazdıkları yazılar, attıkları başlıklar ve diğer tüm açıklamaları da ortada. Bu konu hayatın ortasında artık ve orada durmaya da devam edecek.
Bir manşetle insanın hayatı değişmez de denildi… Değişir, bunun bin tane örneğini gördük. Yani o gazete Kürt işadamları listesini yayınladığında o insanlar öldürüldüler. Hatta sanatçılara sıra gelmişti. O insanlar Meclis’in 411 oyla aldığı bir karara bile demokrasi normlarını çiğneyerek başlıklar attılar. Şimdilerde “e ne var bunda, fena mı oldu, konu Anayasa Mahkemesine gitti” diye açıklıyorlar. İşte demokrasi algıları bu. Hrant Dink’in Ahmet Kaya’nın finalini hazırladılar. Hatta Orhan Pamuk için final hazırlamaya soyundular. Dönüp arşivlere baktığınızda bu ülkeye karşı işlenmiş o kadar çok günah bulabilirsiniz ki o gazetede. Biz Hrant’ı, Ahmet i geri getiremeyiz ama hakikat için mücadele etmeye devam edeceğiz.
O atılan manşetlerin etkisi hala devam ediyor mu sizce?
Ahmet KAYA’nın Ölüm Yıldönümü / 2010
ntvmsnbc /
Güncelleme: 10:32 TSİ 09 Kasım. 2010 Salı
O dönem Fatih Altaylı, Ertuğrul Özkök, Cenk Koray gibi köşe yazarları tarafından yazılan yazılara belki de çok şaşırmamak lazım çünkü bu nefret söylemi şu an hala devam ediyor hala günlük gazetelerde sık sık karşımıza çıkıyor.
________________________________________
Şimdiye kadar hiç isim anmadım, zikretmedim ve zikretmeyeceğim de. Ama ortada gerçekten samimiyetle içtenlikle söylenmiş bir özür olduğunu da düşünmüyorum. İki Ahmet’i birbirinden ayırt ettiğimi söyledim zaten, toplumsal açıdan baktığınız zaman milyonlarca insanın sevdiği bir Ahmet Kaya var ve o Ahmet Kaya onların da kaybı. Dolayısıyla o özrün onlara dilenmesi ve onlar tarafından da kabulü gerekiyor. O özrün hayatın içinde yapılması gerekiyor. Kişisel planda ise, o sağlıksız zihinsel yapı yerli yerinde durdukça, ki duruyor, hiçbir özür benim kabulüm değildir.
‘ÖZRÜ SIRADANLAŞTIRMASINLAR’
Ayrıca, bu konunun mütemadiyen bu çerçevede konuşulması acı. Zira görüntüler ortada. O gecenin aktörleri ortada, Medyayı temsil eden bazı aktörlerin sonradan yaptıkları TV haberleri, yazdıkları yazılar, attıkları başlıklar ve diğer tüm açıklamaları da ortada. Bu konu hayatın ortasında artık ve orada durmaya da devam edecek.
Bir manşetle insanın hayatı değişmez de denildi… Değişir, bunun bin tane örneğini gördük. Yani o gazete Kürt işadamları listesini yayınladığında o insanlar öldürüldüler. Hatta sanatçılara sıra gelmişti. O insanlar Meclis’in 411 oyla aldığı bir karara bile demokrasi normlarını çiğneyerek başlıklar attılar. Şimdilerde “e ne var bunda, fena mı oldu, konu Anayasa Mahkemesine gitti” diye açıklıyorlar. İşte demokrasi algıları bu. Hrant Dink’in Ahmet Kaya’nın finalini hazırladılar. Hatta Orhan Pamuk için final hazırlamaya soyundular. Dönüp arşivlere baktığınızda bu ülkeye karşı işlenmiş o kadar çok günah bulabilirsiniz ki o gazetede. Biz Hrant’ı, Ahmet i geri getiremeyiz ama hakikat için mücadele etmeye devam edeceğiz.
O atılan manşetlerin etkisi hala devam ediyor mu sizce?
Kemal Kılıçtaroğlu, Ahmet Kaya, Yılmaz Güney ve Sosyal Demokrasi…
Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun Ahmet Kaya ile Yılmaz Güney’in mezarını ziyareti, Ahmet Kaya’nın deyisi ile : “Bu ne yaman çelişki” denilebilecek bir çelişki içeriyor…
Çünkü; CHP ve Sosyal Demokrasi arasında yaman denilebilecek bir çelişki var. Sosyal demokrasinin tarihsel ve evrensel kökeni, Marksizm’le bağlantılıdır. Hatta bu hareketin içinden çıkmış ve zamanla, Marksizm’in bazı öngörülerine katılmamış hatta reddetmiş; fakat Marksizm’le kan bağı olan, emek–sermaye çelişkisi ve işçi sınıfının temsilciliği ve sol muhtevası muhafaza etmektedir. Bu farklılaşması dolaysı Marksist – Leninist çizgi, Sosyal Demokrasinin bu savunusunu döneklik, revizyonistlik olarak değerlendirir.
Sosyal Demokrat Partilerin tarihsel referansı: Kautsky, Bernstin…vb Sol olabilmenin ilk adımı Sosyal Demokrat Değilsen en azından demokrat olabilmektir. Demokrasi ise çoğulculun, katılımcılığın, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, dayanışmanın… esas alındığı bir rejimdir. Daha fazla detaya girmeyelim.
Aşağıda yazacaklarımız ezber bozan, çoğunu kızdıracak sözlerdir; fakat Resmi Tarih dışında tarih okuduğunuzda ortaya çıkan resim aşağıdaki gibidir.
CHP’nin tarihsel kökeni Kemalizm’dir. Tek adam, tek ses yasamanın yürütmenin ve yargının tek elde toplandığı otoriter bir yapıdır… Ana çelişkisi emek– sermaye değil, kışla- cami zıtlığıdır.
- “SCF deneyinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra CHF’nin tek parti yönetimi kökleşti. 1931 yılından toplanan Üçüncü Kurultay’da tüzük yenilendi ve partinin programı belirlendi Bu kurultayda, Cumhuriyetçilik, Laiklik, Milliyetçilik, Devletçilik, Halkçılık ve İnkilapcılıktan oluşan “Altı ok” partinin ana programı olarak belirlendi
- · “1935’te yapılan 4. Kurultayda: Kemalizm sözcüğü ilk defa parti programına girdi.
- “1936 Haziranında yayınlanan bir genelgeyle bütün illerde parti il başkanlığı valilikle birleştirildi ve içişleri bakanı resmen, parti genel sekreterliği sıfatını üstlendi. 1937 Şubatında yapılan anayasa değişikliğiyle, CHP’nin “altı oku” Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına resmen dahil edildi. Böylece “Tek Parti”nin devletle özdeşleşmesi süreci tamamlanmış oldu.
- “1930 yılında ekonomik krizin derinleşerek sürmesi ve toplumda ciddi huzursuzlukların baş göstermesi üzerine Mustafa Kemal, yakın arkadaşı olan Fethi Bey’i bir muhalefet partisi kurmakla görevlendirdi. 1930 yılı Ağustos ayı başında Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. İlk etapta CHF’den 15 milletvekili SCF’ye geçti. Yeni parti ülke çapında büyük heyecanla karşılandı. 5 Eylül’de yapılan İzmir Mitingi, Ege Bölgesi’nde rejime karşı genel bir ayaklanmaya dönüşme eğilimi gösterdi. Ekim ayında yapılan belediye seçimlerinde SCF’nin oy çoğunluğunu elde ettiği, ancak sandıklarda tahrifat yapılarak CHF’nin kazandırıldığı söylentisi yayıldı. Silifke, bu seçimde SCF’yi seçtiği için ilçeye çevrildi. Aralık ayındaki Menemen Olayı neticesinde SCF kendisini feshetti.
Demokrasilerde Yasam-Yürütme-Yargı ayrılığı vardır. 1937’de Parti Devlet birleştirilmiş İçişleri Bakanı CHP Genel Sekreteri, Valiler İl Başkanları haline getirilmiştir. 1931 yılında yapılan Kurultayda Atı Ok parti programına dönüşmüş ve 1937’tarihinde ise Altı Ok Cumhuriyetin Temel İlkeleri yada Atatürkçülük olarak Anayasa Maddesi haline getirilmiştir.
CHP, Kemalizm demek, CHP Devlet demek, bir kısım elit ve bürokratların vesayeti demektir. CHP’nin dolaysı ile Laik Cumhuriyetin ilkeleri (altı ok) içersinde “demokrasi” yoktur. Ana hatları ile bütün kararları bir pati mensupları, başka bir deyimle “tek adam” CHP Genel Başkanı verir…
1920’de Kurulan İstiklal Mahkemeleri ve 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanununu uygulamaları itibari ile kurulma amacının dışında muhalifleri susturma ve saf dışı etme aracı olarak ta kullanılmış.
1930’da Mustafa Kemal Paşa, yakın arkadaşı olan Fethi Bey’i bir muhalefet partisi kurmakla görevlendirir. Oda Serbest Fıkrayı Kurar. Halkın bu partiye teveccühü görülünce, üç ay içinde ülkedeki genel asayiş bahane edilir ve parti kapanır. Talimatla partiler kuruluyor, talimat kapsamında muhalefet yapılıyor yeni bir talimatla da muhalefet ilga ediliyor. Bu konuda sıralanacak örnekler çok.
Muhalefetin olmadığı, tek partinin, tek kişinin dediğinin dedik olduğu bir temel demokratik midir? Bu ideoloji ile gerekçelendirilerek darbeler yapmak ve bu darbelere muhalefet etmeyip savunmak mı, Sosyal Demokrasi, sol yada demokratlıktır? Mustafa Suphi kimdir, hangi tarihte ve niçin boğulmuştur?
İttihat ve Terakki’den beri eğemen siteme(müesses nizam’a) muhalefet edenler: irtica, bölücü, düşman muamelesi görmüştür.
Demokrasinin ve Kemalizm’in ne olup olmadığının eleştirisi değil konumuz, birkaç cümle ile bunlardan bahsederek, Yeni bir rüzgar estirmeye başlayan CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçtaroğlu’nun işinin ne kadar zor olduğuna dikkat çekmektir.
Benim kafamdaki soru acaba Kılıçtaroğlu yada ilerde başka bir CHP Genel Başkanı, Refah Partisi seçmeninde önemli dönüşüm gerçekleştiren AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın gösterdiği başarıyı gösterip gösteremeyeceğidir.
Kemalizm’in Cumhuriyetin Kuruluş ve yeni sistemin gerçekleştirilme sürecinde, belki bir dereceye kadar o şartlar açışından makul görülecek bir takım düşünce ve pratikleri bu güne aynen taşımayıp, Atatürk’ün “Muasır Medeniyetin üstü” diye koyduğu hedef doğrultusunda, AB standardında dönüştürüp CHP’yi iktidara taşıması ümidiyle bu yazıyı yazdık.
Devlet içinde çeteleşmenin olmadığı hukukun, insan hak ve özgürlüklerinin hâkim olduğu, daha zengin, daha kalkınmış, herkesin birinci sınıf yurttaş olduğu ve yaşanılası bir ülke haline gelmesi ne Cumhuriyetimizin müeses nizamını bozar nede Atatürk’ün büyüklüğünden bir şey eksiltir.
Hatta bu uygarlaşma inkişafı Cumhuriyetin 100. yıldönümü olan 2023’te 20,000 doları aşmış bir GSMH, AİHM’de Yargı kararları %88’ler mertebesinde değil 28’lerde mahkum olan, BM Kalkınma endeksinde 84’lerde değil, 40’larda olan… bir ülke görse Atatürk daha da gururlanırdı.
Çünkü eski yapı bizi, denize dökmekle övündüğümüz Yunanlıları, BM Kalkınma endeksine göre altmış basamak gerisinde dökülmekten kurtaramıyor…
NOT: BM Kalkınma endeksinde üç ana başlıktan biri GSMH, biri ortalama eğitim yaşı, yılı ile diğeri de sağlıktır. 2009 Yılı verilerine göre bu endekste Türkiye 84. sırada, Yunanistan battı bittiği görüntüsüne rağmen 22. sırada.
Kütçe bilmediğimizden, Kürtçe konuşan spikerin söylediğini onayladığımız yada reddettiğimiz sonucuna varılmamalı.
Başsağlığı / Mehmet Yalçın…
Birkaç gündür hastaydı. Dün 112 acil Servis ile Hastaneye götürüldü. Bende espiri olsun diye bir haber yazacaktım.
Fakat bu akşam aldığımız habere göre Mehmet YALCIN’ı Malatya’da yattığı hastenede kaybettiğimizi öğrendik. Merhuma Tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.
Merhumun naaşının yarin Malatya’dan getirip, beldemizde defin edilmesi beklenmekte.
Resim silme
Bir gün, bir düğünde çektiğim resimlere bakıyorduk… Yanımda iki kişi var. Ben nasıl çıkmışım diye bakıyorlar. İki kişinin aynı karede olduğu iki resim var. Resmin birinde, yanımda olan kişilerden biri görünüşünü beğendi: “Bu güzel çıkmış bu kalsın, bunu silme” dedi. Diğeri de: aynı resmide dahil ederek “Benim göründüğüm bütün resimleri sil,” diyor.
Yani diğerinin “güzel çıkmışım, silme” dediği resmide silmemi söylüyor biri. İkisi aynı karede… Biri benim bütün resimlerimi sil diyor. Diğeri de bu resmi silme burada güzel çıkmışım diyor… Nasıl edeceğiz?
Benim resimlerimi sil diyen hanım arkadaşıma, aramızdaki samimiyetten cesaret alarak : “Bak kızım dedim, madem kocan çok kıskanç, rahat olmak istiyorsan düğüne, cenazeye, bayrama, işe güce, sokağa… kısaca toplum içine çıkma, o zaman kimse senin ne resmini çeker ne de resmine yada gerçeğin olarak sana bakar,”dedim. Bunları söyledim; ama gene de onu memnun etmek için söylediği resimlerini sildim.
Tek başına sana rastlamış ve sana sormadan, senin karşı çıkacağını bile bile resmini zorla çekip siteye koymuşum… Yada çekilen resmin kayması sonucu çirkin bir görüntü oluşmuş. Yada özel hayatın gizliliğinin ihlal edecek mahrem sayılabilecek bir resmin çekilip konmuş, bunlar başka şeylerdir. Zaten bunları bilerek yapmam ve uyarıları da dikkate alırım.
Fakat bir düğün, cenaze, bayram vb… durumlar aleni ve toplumsal bir görüntü arz eder. Oralarda görülmek istemiyorsan, oralar kamuya açık yerlerdir, oralarda bulunma o zaman…
Düşünün, bir siyasi liderin mitingi var. Bu mitingden Tv ve gazeteler görüntü alıp yayınlıyor. Bir vatandaş ilgili gazete yada TV’ye başvuruyor: “O resmin yada videonun içerisinde bende varım, silin o resmi, videoyu yada içinden yalnızca beni silin,” diyor. Silmeseniz bu benim kişilik haklarıma müdahaledir, özel hayatın gizliliği vs. dava açarım,” diyor.
Bu sözleri söyleyene gülür müsünüz, ağlar mısınız?
Dünyaca ünlü video sitesi You Tube, 2008’den beri, Atatürk’e hakaret videosunun varlığından dolayı Türkiye’de yasaklıydı. Bu videoyu You Tube kaldırdı. Mahkemelerde You Tube yasağını kaldırdı. Birkaç gün sonra You Tube yetkilileri, kaldırdıkları videoyu tekrar You Tube’ye koydular.
Gerekçe çok önemli: “Türkiye kanunları açışından o videolar suç ve yasak. Bizim yayın politikamız açışından değil. Türkiye kanunları açısından yasak olan bir videoyu biz dünyadaki gösterimden kaldıracak olursak, Türkiye kanunlarını bütün dünyada genel geçer kanun saymış oluruz. Oysaki Türk kanunları Türkiye’de geçer, dünyada değil. Bundan dolayı biz bu videoların Türkiye’den izlenmesini kısıtlıyor, fakat dünyanın izlenmesinde mahsur görmüy
oruz dediler.”
You Tube’nin bu anlayışından bakarsak, bir düğün, cenaze yada başka bir etkinlik konusunda bir kişinin bu albümü bütünen kaldırın deme hakkı da yok, bir karede birden fazla kişi varken bu resmi silin deme hakkı da yok.
O albüm yada birkaç kare resim, kişilik haklarının ihlali olabilecek yasal suç teşkil etmiyorsa, bir kişinin filan albümü bütünen
yada içinde başkalarının da olduğu falan resmi sildirmesi, o kişin kişisel kararının herkesi bağladığını kabul etmek anlamına gelir.
Bu cenaze şu düğün yada bir kare resim onun(X)vesilesi ile oluşmuş olsa dahi, o resimde, o albümde “X”ten başkaları da olduğundan, o kişinin o resmi yada albümü silin deme hakkı yoktur. Olursa, “X”in, o albüm yada karedeki insanların tamamı adına karar verebilme hakkı olduğunu kabul etmiş oluruz.
Sizin de içinde olduğun bir resmi yada albümü(suç teşkil edecek bir pozisyon yoksa), bir başkasının sildirmeye hakkının olduğunu kabul ediyor musunuz? Etmeyeceğinizi biliyorum.
Buna rağmen bana, resim çekerken beni çekmeyin, yada çekmişsem onu siteye koymadan yayınlamayın derseniz, elbette ki dikkate alırız. Talep edenin yasal olarak buna hakkı vardır yada yoktur bunlar ayrı bir şeydir; fakat o kişinin bir resmide olmayıverir sitemizde, bu fark dahi edilmez, çekmez yada koymayıveririz sitemize… Bunu nezaketen yaparız.
Google’den aradım. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyen bir resim hakkında açılmış bir dava ve bunun sonucunda oluşmuş bir ceza bulamadım.
Aleni olan, toplum içerisindeki bir görüntüsünden dolayı açılmış bir davaya hiç rastlamadım. Zaten toplum içerisinde olmak, mahremiyet dışında olmaktır.
Geriye resim sildirmek için kalan yolar: zorbalık yada nezaket meselesidir. Yukarıdaki gerekçelerden dolayı silinmesi istenen resimleri aşağıdaki gibi sileceğim.
Not: Resimdeki kişilerin, yazımın konusu ile alakası yok. Yalnızca bir örnektir.
Resim silme…
Bir gün, bir düğünde çektiğim resimlere bakıyorduk… Yanımda iki kişi var. Ben nasıl çıkmışım diye bakıyorlar. İki kişinin aynı karede olduğu iki resim var. Resmin birinde, yanımda olan kişilerden biri görünüşünü beğendi: “Bu güzel çıkmış bu kalsın, bunu silme” dedi. Diğeri de: aynı resmide dahil ederek “Benim göründüğüm bütün resimleri sil,” diyor.
Yani diğerinin “güzel çıkmışım, silme” dediği resmide silmemi söylüyor biri. İkisi aynı karede… Biri benim bütün resimlerimi sil diyor. Diğeri de bu resmi silme burada güzel çıkmışım diyor… Nasıl edeceğiz?
Benim resimlerimi sil diyen hanım arkadaşıma, aramızdaki samimiyetten cesaret alarak : “Bak kızım dedim, madem kocan çok kıskanç, rahat olmak istiyorsan düğüne, cenazeye, bayrama, işe güce, sokağa… kısaca toplum içine çıkma, o zaman kimse senin ne resmini çeker ne de resmine yada gerçeğin olarak sana bakar,”dedim. Bunları söyledim; ama gene de onu memnun etmek için söylediği resimlerini sildim.
Tek başına sana rastlamış ve sana sormadan, senin karşı çıkacağını bile bile resmini zorla çekip siteye koymuşum… Yada çekilen resmin kayması sonucu çirkin bir görüntü oluşmuş. Yada özel hayatın gizliliğinin ihlal edecek mahrem sayılabilecek bir resmin çekilip konmuş, bunlar başka şeylerdir. Zaten bunları bilerek yapmam ve uyarıları da dikkate alırım.
Fakat bir düğün, cenaze, bayram vb… durumlar aleni ve toplumsal bir görüntü arz eder. Oralarda görülmek istemiyorsan, oralar kamuya açık yerlerdir, oralarda bulunma o zaman…
Düşünün, bir siyasi liderin mitingi var. Bu mitingden Tv ve gazeteler görüntü alıp yayınlıyor. Bir vatandaş ilgili gazete yada TV’ye başvuruyor: “O resmin yada videonun içerisinde bende varım, silin o resmi, videoyu yada içinden yalnızca beni silin,” diyor. Silmeseniz bu benim kişilik haklarıma müdahaledir, özel hayatın gizliliği vs. dava açarım,” diyor.
Bu sözleri söyleyene gülür müsünüz, ağlar mısınız?
Dünyaca ünlü video sitesi You Tube, 2008’den beri, Atatürk’e hakaret videosunun varlığından dolayı Türkiye’de yasaklıydı. Bu videoyu You Tube kaldırdı. Mahkemelerde You Tube yasağını kaldırdı. Birkaç gün sonra You Tube yetkilileri, kaldırdıkları videoyu tekrar You Tube’ye koydular.
Gerekçe çok önemli: “Türkiye kanunları açışından o videolar suç ve yasak. Bizim yayın politikamız açışından değil. Türkiye kanunları açısından yasak olan bir videoyu biz dünyadaki gösterimden kaldıracak olursak, Türkiye kanunlarını bütün dünyada genel geçer kanun saymış oluruz. Oysaki Türk kanunları Türkiye’de geçer, dünyada değil. Bundan dolayı biz bu videoların Türkiye’den izlenmesini kısıtlıyor, fakat dünyanın izlenmesinde mahsur görmüy
oruz dediler.”
You Tube’nin bu anlayışından bakarsak, bir düğün, cenaze yada başka bir etkinlik konusunda bir kişinin bu albümü bütünen kaldırın deme hakkı da yok, bir karede birden fazla kişi varken bu resmi silin deme hakkı da yok.
O albüm yada birkaç kare resim, kişilik haklarının ihlali olabilecek yasal suç teşkil etmiyorsa, bir kişinin filan albümü bütünen
yada içinde başkalarının da olduğu falan resmi sildirmesi, o kişin kişisel kararının herkesi bağladığını kabul etmek anlamına gelir.
Bu cenaze şu düğün yada bir kare resim onun(X)vesilesi ile oluşmuş olsa dahi, o resimde, o albümde “X”ten başkaları da olduğundan, o kişinin o resmi yada albümü silin deme hakkı yoktur. Olursa, “X”in, o albüm yada karedeki insanların tamamı adına karar verebilme hakkı olduğunu kabul etmiş oluruz.
Sizin de içinde olduğun bir resmi yada albümü(suç teşkil edecek bir pozisyon yoksa), bir başkasının sildirmeye hakkının olduğunu kabul ediyor musunuz? Etmeyeceğinizi biliyorum.
Buna rağmen bana, resim çekerken beni çekmeyin, yada çekmişsem onu siteye koymadan yayınlamayın derseniz, elbette ki dikkate alırız. Talep edenin yasal olarak buna hakkı vardır yada yoktur bunlar ayrı bir şeydir; fakat o kişinin bir resmide olmayıverir sitemizde, bu fark dahi edilmez, çekmez yada koymayıveririz sitemize… Bunu nezaketen yaparız.
Google’den aradım. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyen bir resim hakkında açılmış bir dava ve bunun sonucunda oluşmuş bir ceza bulamadım.
Aleni olan, toplum içerisindeki bir görüntüsünden dolayı açılmış bir davaya hiç rastlamadım. Zaten toplum içerisinde olmak, mahremiyet dışında olmaktır.
Geriye resim sildirmek için kalan yolar: zorbalık yada nezaket meselesidir. Yukarıdaki gerekçelerden dolayı silinmesi istenen resimleri aşağıdaki gibi sileceğim.
Not: Resimdeki kişilerin, yazımın konusu ile alakası yok. Yalnızca bir örnektir.