Archive | Aralık 2012

Hüseyin Çelik'in Kızıldeli'deki Lokması…

Kızıldeli Malatya Fethiye

Hüseyin Çelik, bu gün Kızıldeli de bir adak kurbanı kesti, lokma yaptı ve halka sundu. Tanrı Hüseyin’in adağını kabul ve nakbul eylesin

Kırlangıçların ömrü… yada Bir Sarı lira gibi ömrümüz.

     Yıl başı… Yeni Yıl!

Yıl başı… Yeni Yıl! Hangi sonun başı? Hangi yeni bitiş, yeni sonun “yenisi?!.” Tüketim toplumu açışından yeni bir tüketim demektir, ‘yılbaşı’. Yeni bir elbise, araç, yiyecek ve içecek: yeni bir eş, sevgili yahutta felekten çalınan bir yeni, son gün yada gece!.. Her yeni bildiğimizi tüketirken, pekte bilmediğimiz tekrarını asla yaşayamayacağımız getiremeyeceğimiz hayatımızı, ömrümüzü de tükettiğimizi gözümüzden kaçırıyoruz.

 

Tüketime konu her şey düşlerimizi, düşüncelerimizi süsler ve hayatımızı tüketirken; faniliğimiz, sevgi, saygı, nezaket, hakkaniyet adalet vb. değer ve duygularımızı ise gözümüzden gönlümüzden ötelere transfer etmişiz… Her şeye vaktimiz var ama sıcak bir dokunuşa, sevgiye ayıracak vaktimiz yok. Sevgi zihnimizde otomotikman yalın bir cinselliğe, hazza tercüme edilir olmuş.

Makam – mevki, para pul, bedensel ihtiyaç ve hazlardan mürekkep, gerçek ihtiyaçlarımızdan uzaklaşan bir koşturmaca sürecinde savrulup giden bir şey olmuş; fakat tevazu, alçak gönüllülük, kendini bilme ve bir fani iken halkla halk, hakla hak olup geçmişi ve geleceği ana sığdırabilen bir kemâletten ise ışık hızıyla uzaklaşır olmuşuz.

Çok paramız olsun… Çok arabamız olsun… Çok evimiz ve eşyalarımız, yiyecek ve içeceklerimiz olsun. Çok şeye sahip olalım. Çok yiyelim, içelim ve “felekten çok gece çalalım…”  Ondan sonra?.. Ondan sonra ne olacak?!. Sonumuz leş… Toprak…

Hiç birini götüremeyeceğiz ve bizimle birlikte yok olacak. Ben yokken dünya malı benim olsa, benim açımdan ne ne önemi olabilir ki? Fethiyenin toprak evlerinin kerpici ve sıva toprağı şu Bayram Tepesi kazılarak yapılmıştır. Asırlardır bu böyle fakat, hala bir köşesi eksilmedi. Bayram Tepesi(tümülüs) kadar yiyeceğimiz içeceğimiz olsa ne kadarını yiyebilir, içebilir ve eksiltebiliriz ki? Servetimiz bayram tepesi olacak kadar büyüyor; fakat varlaştıkca yok oluyoruz.

Her şeyimiz oluyor; fakat kendimize ve sevdiklerimize vaktimiz olmuyor. Hızla giden bir şehir hattında çalışan otobüsün içindeyiz, sanki. Hareket ediyor, yer değiştiriyoruz hızla; fakat kendimize, ailemize, çiçeğe böceğe ulaşamıyoruz bir türlü. Bir gün geriye dönüp baktığımızda “heleki yapmışızları” küllüyen “keşkelerle” takas etmiş olduğumuzu gafletle görüyor; dönüp dolaşıp aynı yede buluyoruz kendimizi.

Değerli yazar Can Dündar’ın deyisi ile:”Yaşamak değil. Beni bu telaş öldürecek” dediği gibi şairin; o telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgârlara taratmayı saçlarımızı, sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz…

Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık. Hep yetişilecek bir yerler vardı, aranacak adamlar, yapılacak işler… Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı; başkalarının hayatı, bizimkini aştı.

Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine, kuşluk vakti, kızarmış ekmek kokusu veya yavuklu busesi ile uyanma düşlerini hababam erteledik. 20’li yaşlardayken 30’lara kurduk saatin alarmını, 30’larımızda 40’lara, belki sonra 50’lere…

Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat, kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size, artık uyku girmez oluyor gözlerinize…

Doyasıya söyleşmek, telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda, söyleşecek, sevişecek kimsecikler kalmıyor yanınızda… Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz; vakti gelip sandıktan çıkardığınızda bir de bakıyorsunuz ki, tedavülden kalkmış…

(…) Yaşam… O hepimize borçlu olan hergele, öder inşallah bir gün hesabını… Yaşarız ertelediklerimizi, “gençliğimizin son günü” çalınmadan elimizden…”

*                        *                      *

Ülke gündemini hayli meşgul etmiş bir dizi: “Muhteşem Yüzyıl.”   Bakın koca padişahların, sultanların yeyip içtikleri ve kullandığı eşyalara… Birde bu gün Avrupa’daki orta gelir gurubunun tükettiklerine. Bu günün orta gelir grubundaki insanların mutfağı, oturma odası yatak odası takımları, giyim ve kuşamları koca sultanları kıskandıracak zenginlik ve parıltıda…

 

Rahmetli bacım için bir yazı yazam demiştim. Bu gün nasip oldu. Çocuklarken çocuklarımı sevemedim. Yani ne boynumda, ne kucağımda gezdirdim ne de eskilerin mayısı yapıştırmak için duvara çalarken çıkardığı sesler gibi “şapır şupur”  onları öptüm. Şimdi kocaman adam oldular… Bu günkü sevgim başka; çocukluk dönemindeki başkaydı. Tabii onlar yine de çocuk ve hep çocuğumuz olacak gözlerimizde. Fakat, tekrar sevebilmek için onları çocuklaştıramaz, hayatı geri sardıramayız.

 Hüsne Sevim

Rahmetli bacım; bir öğlen dut ağaçlarının altında… Sandalyesine yığılır gibi oturmuş, başını taşıyamayan boynu çökmüş olan sol omzuna yaslanmış. Ben öğlen arası eve gelirken, bir ananın çocuğuna şefkatle bakışı gibi bana bakıyor. Sanki gözleriyle beni seviyor, bakışlarıyla kucaklıyor, sarmalıyor ve bağrına basıyordu. Başıyla beğendiğini yansıtan bir işaret yaparken küçülmüş gözleri parıl parıldı…

Bir ananın şefkatiyle mırıldanışını duydum: “yakışmış, maşallah…” dedi, yeni giydiğim bir gömlek için. Sanki içimi hiçbir volkanın ısıtamayacağı sıcaklıkla ısıtarak…

Onun takati yoktu kalkıp “bağrına basmaya” beni. Keşke ben o an bacımı kucaklayıp “bağrıma bassaydım.” Bu gün hayıflanmadan “keşke” demeden, hele ki “yapmışım” diyebilseydim. Fakat, film bitti; geri sardırıp yeniden o anları yaşamanın mümkün olmayacağını o günlerde görmedik.  Bilemedik “Kırlangıçların Ömrünün Altı Ay” olduğunu.

Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş. Pencerenin önüne konmuş, bütün cesaretini toplamış, röfleli tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra, küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş. Tık….. Tık……Tık.. ..

Adam cama bakmış.Ama içeride kendi işleriyle uğraşıyormuş.. Meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan? Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telaşını bastırmaya çalışarak, derin bir nefes almış şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış. Hey adam!Ben seni seviyorum. Nedenini niçinini sorma. Uzun zamandır seni izliyorum.Bugün cesaret buldum konuşmaya.Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.Birlikte yaşayalım.

Adam birden parlamış: Yok daha neler? Durduk yerde sen de nerden çıktın şimdi? Olmaz, alamam,demiş. Gerekçesi de pek sersemceymiş:

Sen bir kuşsun! Hiç kuş, insana aşık olur mu?

Kırlangıç mahçup olmuş.Başını önüne eğmiş.Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş,gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş: Adam, adam!Hadi aç artık şu pencereni.Al beni içeri! Ben sana dost olurum.Hiç canını sıkmam!

Adam kararlı, adam ısrarlı: Yok ,yok ben seni içeri alamam demiş.Biraz da kaba mıymış, neymiş lafı kısa kesmiş.İşim gücüm var, git başımdan. Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç son kez adamın penceresine gelmiş: Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri.Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım.Çünkü ben ancak sıcakta yaşarım.Pişman olmazsın, seni eğlendiririm..

Birlikte yemek yeriz, bak hem de sen de yalnızsın’ yalnızlığını paylaşırım, demiş. “Bazıları gerçekleri duymayı sevmezmiş!” Adam bu yalnızlık meselesine içerlemiş.Pek bir sinirlenmiş: Ben yalnızlığımdan memnunum,demiş . Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş.Düpedüz kovmuş.

Kırlangıç , son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca,başını önüne eğmiş, çekip gitmiş. Yine aradan zaman geçmiş.Adam, önce düşünmüş, sonra kendi kendine itiraf etmiş:Hay benim akılsız başım; demiş.Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma , keyifli vakit geçirirdik birlikte.

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş.Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş: Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir.Ben de onu içeri alır, mutlu bir hayat sürerim.

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama…… Onunki hiç görünmemiş. Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş! Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış.Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.Olanları anlatmış. Bilge kişi gözlerini adama dikmiş ve demiş ki: ‘Kırlangıçların ömrü 6 aydır…’

Can Yücel’in deyişi ile: “Hayatta bazı fırsatlar vardır sadece bir kez elinize geçer ve değerlendirmezseniz uçup gider.!” Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar;değerini bilmezseniz kaçıp giderler ve asla geri dönmezler.

Bahar baharın, kış kışın yaşanır… Bu doğal kural değiştirilemez… Yiyebileceğimiz en iyi yiyeceği üç gün sonra da yiyebilir, en beğendiğimiz içeceği üç gün sonrada içebilir, en beğendiğimiz yerleri üç gün sonrada görebilir, felekten çalabileceğimizi sandığımız “en güzel geceyi yada gündüzü” üç gün sonrada çalabiliriz… Fakat, vaktinde sevemezsek çocuğumuzu büyür, büyüklerimizi sevemesek yaşlanır ve ölür!.. Vaktinde sevemezsek, büyüğü çocuklaştıramaz, yaşlıyı gençleştiremez, öleni ise diriltip yapamadıklarımızı telafi edip, sevemeyiz…

Sonunda bir de bakarız ki… Tekrarı olmayan bu oyunda biz felekten çalacakken, felek bizden hayatımızı, ömrümüz çalmış 1- 0 önde… Bütün eneklerimiz tükenmiş, tepeden tırnağa keşkelerden mürekkep kesilmişiz…

Her gün, her gece özeldir aslında bilene… Yok ille de bazı günleri özel kılacaksak, bu özel günü sevdiklerimize dokunarak özelleştirelim. Eşinize, çocuklarınıza, ailenin diğer üyeleri ne özellikle de yaşı bizden büyük, bizden önce bu dünyadan göçecek olan ana, babanız ve diğer yakınlarınıza dokunun, bağrınıza basın ve şapur şupur öpün.

Olabilirseniz, yarasına merhem, yanağına tebessüm, dudağına gülücük, göğsünde gurur olun… Olamazsanız da elinizden geleni yapmış olun!

Çünkü “Kırlağıçların Ömrü Altı Aydır” ve 31 Aralık 2012 tarihi ise diğer bütün günler gibi tekrarı yaşanması imkânsız özel bir gündür. Bu günü değerlendiremesek keşkeleri sarar sigara kağıdına, uhdeler çakar, yakarız yüreğimizi bir volkan gibi kıyısından ve duman duman savruluruz döne döne maziye ve hüzünler, ahlar vahlar, hayıflanmalar ve pişmanlıklar bırakırız katar katar geriye…

Filmleri sardırırız geriye; fakat hayatı asla!…

 

             a.s.                                                                                                                                Fethiye – 30 Aralık 2012

Bu yazımı rahmetli Bacım’ın sahsında bütün analara ve vefatından üç gün önce: “Bana bir şey olursa anama söylemeyin… Dayanamaz!” diyen Aliseydi abi(Özdemir)in sahsında bütün babalara ithaf ediyorum…

Not: Bu vesileyle her yıl basında binlerce km. aşıp, bu günü “anası ve ailenin diğer üyeleri” ile geçirmek için buraya gelen Yusuf (Altun) arkadaşımızı takdirle anımsarım.

 

Behçet Necatigil’in: Yaşamı Ertelemek adlı şirini okuma için tıklayınız…

 

 

 

 

 

Geçmiş Olsun… ve Göz aydını… Malatya / Fethiye


Göz aydını… Malatya / Fethiye

gemiş olsun

 

25 Aralık 2012 tarihinde Belediyemiz personeli Ahmet Delikaya’nın bir oğlu oldu. Bebeğin ismini Tuna Mert koymuşlar. Allah analı babalı sağlıklı ve mutlu bir ömür versin.

ARA GİF

Geçmiş Olsun…

geçmiş olsun

Hasan Güneş yaşlı ve hasta. Fiziki faaliyetleri oldukça düşmüş. Konuşmazsan konuşmuyor.  Oysaki hasan emmi, konuşkan ve ağzı laf yapan bir büyüğümüzdü.  Şimdi köydeki evinde.

Tenci Muhtarı Ali Asgar Aydoğan ameliyat oldu.  Şimdi evinde durumu iyi.

Hastalarımıza geçmiş olsun der acil şifalar dileriz.

ARA GİF

Hava durumuna gelince; başkan vekilimiz İhsan İlhan’a göre çok soğuk.  Beton binalar gecenin soğuğunu çeker, gece ısıtma faaliyeti yürütülmüyorsa binaların içerisi de soğur. Başkan vekilimiz İhsan Abi kalorifere bakacak arkadaşı çöpe gönderiyor ve yerine birini görevlendirmekte gecikiyor. Böyle olunca kalorifer yanmamış oluyor. Makam odası büyük, kliması da sanki soğuğa ayarlı. Bizim büro küçük, klimayı çalıştırınca çarçabuk ısınıyor.

Fethiye Malatya

İşe dalmışız, başkan aradı konuştuk, sonrada “İhsan kirveyi bağla” dedi. Bağlamak yerine telefonu makam odasına İhsan abiye verdim. İçeri girdiğimde İhsan abinin yünlü kabanının fermuarını boğazına kadar çekmiş, makam koltuğunda oturur buldum.

Hal hatır falının ardından başkan havalar nasıl demiş olmalı ki İhsan abinin: “Başkan burada hava bi soğuk… bi soğuuk… bi soğuuuk ki, deme gitsin,”  deyişi kulağıma geldi. Durumu fark edince gülmemek için dışarı çıktım. Resim dede göreceğiniz gibi, üç gündür gündüzleri bahardan çalınmış günler geçiriyoruz. Gökyüzü maviye boyalı. Güneş parıl parıl… Fakat, makam odası kalorifer ve klima sorunundan dolayı zemheri gibiydi. Sonra bizim odaya geldiğinde, “küra, sizin oda ne güzel, çok sıcakmış” dedi. Tabii ertesi gün mesele çözüldü.

Lafın kısası burada havalar iyi.

ARA GİF

Bilindiği gibi bu sene sitemizde çok sorun yaşadık. Sorunu şimdilik çözdük. Mevcut firma ile aboneliğimizin yenilenme tarihi Ocak 2013 idi. Bu tarihten önce biz sitemizi, 2012 yılının dünyada ölçeğinde bir numarası olan bir ABD kaynaklı firmaya taşımak için işlemlere başladık. Yeni firma ile üç yıllık sözleşmeyi imzaladık, ücretini ödedik. Sitenin transferi on gün alırmış. Eski ile tamamen alakanın kesilmesi ise iki ayda gerçekleşirmiş.

 

Mer. Aliseydi ÖZDEMİR'in Üçü -23.12.2012

İki gün önce Almanya Langende kaybettiğimiz Aliseydi ÖZDEMİR’in üçü dolaysıyla bu gün saat: 12,00’de Fethiye Beldesi Cem Evinde aile bir yemek verdi ve rahmetli hayır dualarla anıldı.

Merhuma tanrıdan rahmet ve kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz.

Aliseydi Özdemir

Aşağıdaki video, Pirililer mezarlığında çekildi. Hüsne, Kemal ve Yurda Güler, Vahap ülger, İmmihan ile Behsat Aslan Hikmet İlhan ile Özdemir, Akbaba ve Karakaşlarların mezarları başında çekildi

Otobüs Seferleri: Kış Tarifesi – Malatya Fethiye

MALATYA

FETHİYE

06:10

07:15

08:30

09:45

11:00

13:30

14:45

16:00

17:00

18:30

19:45

Hak arayan bir adamın dilekçesi…

DSC05658Aliseydi Karaoğlan bu gün belediyeye geldi. Yakası  paçası dağınık.  Başkanı sordu, sonra bana bir duyuru yapmamı söyledi. Hoparlör bozuk dedim. Durumu anlattı. Ben başkana söylerim dedim. Fakat onun meselesi mühimdi.

O zaman bir not yazayım dedi… Benin hatırıma hemen bir hinlik geldi. Kurşun kalem ve bir boş sayfa verdim. Meramını yazdı. Bende dilekçesinin yazarken Aliseydi abinin resmini çektim, yazısını tarayıcıdan geçirdim, sizinle paylaşıyorum. Anlayabilene aşkolsun.

Okumakla anlayamayacaksınız, ben özetleyeyim. Gazi gölünün deliklerini, inek sulamaya gelenler kapatırmış. İneklere hazır su olsun diye. Gazi gölünde biriken su Aliseydi abinin bahçesini nemlendirir, hatta bataklık haline getirirmiş. Neredeyse ağaçları çürüyecekmiş.

Belediye gölü tutanlar müdahale etsin, yoksa karakola şikayet edeceğim diyor. Dilekçenin dili ve yazımını dikkate değer bulduğumdan paylaştım.

“Enişte internete koymayasın ha,” dedi. Bende “olur mu öyle şey,” dedim…

Image

 

Fatma ile Alirıza KORYÜREK'in Nikahı – Malatya – Fethiye

Malatya Fethiye 21 Aralık 2012
Malatya Fethiye 21 Aralık 2012
Fatma ile Alirıza KORYÜREK 21 Aralık 2012 tarihinde Fethiye Beldesi Nikah Salonunda nikahlandılar. 
Çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz.
Not: Çiftlerin düğünü 08 Ağustos 2012 tarihinde yapılacak.

Fatma ile Alirıza KORYÜREK’in Nikahı – Malatya – Fethiye

Malatya Fethiye 21 Aralık 2012
Malatya Fethiye 21 Aralık 2012
Fatma ile Alirıza KORYÜREK 21 Aralık 2012 tarihinde Fethiye Beldesi Nikah Salonunda nikahlandılar. 
Çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz.
Not: Çiftlerin düğünü 08 Ağustos 2012 tarihinde yapılacak.

Fatma ile Alirıza KORYÜREK’in Nikahı – Malatya – Fethiye

Malatya Fethiye 21 Aralık 2012
Malatya Fethiye 21 Aralık 2012
Fatma ile Alirıza KORYÜREK 21 Aralık 2012 tarihinde Fethiye Beldesi Nikah Salonunda nikahlandılar. 
Çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz.
Not: Çiftlerin düğünü 08 Ağustos 2012 tarihinde yapılacak.

Fatma ile Alirıza KORYÜREK'in Nikahı – Malatya – Fethiye

Malatya Fethiye 21 Aralık 2012

Malatya Fethiye 21 Aralık 2012

Fatma ile Alirıza KORYÜREK 21 Aralık 2012 tarihinde Fethiye Beldesi Nikah Salonunda nikahlandılar. 

Çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz.

Not: Çiftlerin düğünü 10 Ağustos 2013 tarihinde yapılacak.